16 Mart 2011 Çarşamba

Tekraru’l-Kur’ân-1. Bölüm-


“Sebeb-i kusur tevehhüm edilen tekraratındaki lem’a-i i’câza bak ki: Kur’ân hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı davet olduğundan, içinde tekrar müstahsendir, belki elzemdir ve eblâğdır. Ehl-i kusurun zannı gibi değil. Zira zikrin şe’ni, tekrar ile tenvirdir. Duanın şe’ni, terdad ile takrirdir. Emir ve davetin şe’ni, tekrar ile te’kittir.”

“Kur’an-ı Kerim’de bazı kelime ve ayetlerin bir veya birkaç yerde tekrar edilmiş olması “Tekraru’l-Kur’ân” terimi ile ifade edilmiştir. Tekrarın sebebi tekrar edilen şeye önem vermek ve dikkat çekmektir. Tekrarın gayesi de teşvik etmek, sakındırmak, rağbeti artırmak, şükre önem vermek, haber verilenleri teyid edip kuvvetlendirmektir. Arap edebiyatında “Tekrar”ın lüzumlu bir keyfiyet olduğu da bilinmektedir. Bu tekrarlarla her defasında geçmişteki olayların insanlara daha açık ve etkili bir şekilde ibret dersi vermesi de sağlanmış olmaktadır.”

“… Arap dilinin ruhunu anlayamayan ve arap dilini kendi dillerine göre mukayese ve muhakeme eden bazı Avrupalı müsteşrikler, Kur'ândaki bu tekerrürleri lüzumsuz görmekte ve onların usandırıcı ve bıktırıcı olduğunu söylemektedirler. Onların bu tarzdaki düşünceleri, Kur'ân’ın hakiki manasını kavrayamadıklarını ve onun yüksek edebi kıymetini idrak edememiş olduklarını gösteririr.
Mekkedeki Kureyş müşriklerinin Hz. Peygambere ve İslama karşı gösterdikleri mukavemet, husumet ve müslümanlara karşı yaptıkları fena hareketler herkesin malumudur. Onların putperestlik ve şirk hu­susundaki ısrarlarına cevap olarak verilen tenbih ve va'idlerin ehemmi­yetini yükseltmek, ifade ve hükümlerin kuvvetini artırmak için kelime ve âyetlerin tekrarlanmasından daha tabii bir şey olamazdı. Zaten eski arap dili üslûbunda, bu şekilde tekrarlar mevcuttu. Kur'ân-ı Kerimde arapların ötedenberi alışkın oldukları bu üslûbu daha güzel ve daha câzib bir şekilde devam ettirmiştir. Bu hususu Fransız müsteşriki Henri Masse'de kabul etmiş ve tekerrürün lüzumunu ve onun mantıki olduğunu ifade etmiştir.”

“Mükâfat bildiren âyetlerin tekrarında sevaba teşvik; ceza bildirilenlerin; tekerrüründe kötülükten sakındırmak; hükümlerin tekrarında bunlara rağbeti artırmak nimetleri hatırlatmanın tekerrüründe bunların şükrüne önem vermek; kıssaların tekrarıyla da öğütleri ve ibret alınacak haberleri yenileyerek onları kuvvetlendirmek gayeleri güdülmüştür.”

“Evet, ihtiyacın tekerrürüyle, tekrarın lüzumu haysiyetiyle, yirmi sene zarfında pek çok mükerrer suallere cavap olarak ayrı ayrı çok tabakalara ders veren ve koca kâinatı parça parça edip kıyamette şeklini dünyayı kaldırıp onun yerine azametli ahireti kuracak ve zarrattan yıldızlara kadar bütün cüz’iyat ve külliyatı tek bir Zâtın elinde ve tasarrufunda bulunduğunu isbat edecek ve kâinatı ve arzı ve semavatı ve anasırı kızdıran ve hiddete getiren nev-i beşerin zulümlerine, kâ­inatın netice-i hilkati hesabına gadab-ı İlahî ve hiddet-i Rabbânîyi gösterecek hadsiz ve nihayetsiz ve dehşetli ve geniş bir inkılâbın tesisinde binler netice kuv­vetinde bazı cümleleri ve hadsiz delillerin neticesi olan bir kısım âyetleri tekrar etmek, değil bir kusur, belki gayet kuvvetli bir i’câz ve gayet yüksek bir belagat ve muktezây-ı hale gayet mutabık bir cezalettir, bir fesahettir.

Meselâ; bir tek âyet olup yüz on dört defa tekrar edilen "bismillahirrahmânirrahîm" cümlesi, Risale-i Nur’un 14. Lem’asında beyan edildiği gibi; arşı ferş ile bağlayan ve kâinatı ışıklandıran ve her dakika herkes ona muhtaç olan öyle bir hakikattır ki, milyonlar defa tekrar edilse yine ihtiyaç vardır. Değil yalnız ekmek gibi her gün, belki hava ve ziya gibi her dakika ona ihtiyaç ve iştiyak vardır.

Hem meselâ; sûre-i "tâ sîn mîm"(Şuara:1) de sekiz defa tekrar edilen şu "Ve inne rabbeke lehüve'l-azîzü'r-rahîmu" âyeti, o sûrede hikâye edilen peygamberlerin necatlarını ve kavimlerinin azablarını, kâinatın netice-i hilkatı hesabına ve Rububiyyet-i âm­menin namına o binler hakikat kuvvetinde olan âyeti tekrar ederek izzet-i Rab­baniye, o zalim kavimlerin azabını ve Rahimiyet-i İlahiye dahi enbiyanın necatla­rını iktiza ettiğini ders vermek için, binler defa tekrar olsa yine ihtiyaç ve iştiyak var ve îcâzlı ve i’câzlı bir ulvî belâgattır.

Hem meselâ; Sûre-i Rahmanda tekrar edilen "Febi eyyi âlâi rabbikuma tükezzibâni" âyeti ile Sûre-i Mürselatta, "Veylün yevmeizin lilmükezzibîne" âyeti cin ve nev-i beşere kâinatı kızdıran ve arz ve semavatı hiddete getiren ve hilkat-ı âlemin neticelerini bozan ve haş­met-i saltanat-ı İlahiyeye karşı inkâr ve istihfafla mukabele eden, küfür ve küfran­larını ve zulümlerini ve bütün mahlûkatın hukuklarına tecavüzlerini asırlara ve arza ve semavata tehditkarane haykıran bu iki âyet, böyle binler hakikatlarla alakadar ve binler mesele kuvvetinde olan bir ders-i umumide binler defa tekrar edilse yine lüzum var ve celalli bir îcâz ve cemalli bir i’câz-ı belagattır.” (Asâ-yı Musa, 65-66) 

Bediüzzaman’ın bu açıklamaları hakkında kısa bir değerlendirme yapacak olur­sak; "Febi eyyi âlâi rabbikuma tükezzibâni" âyetinin tekrarı gerçekte bir tekrar değildir. Çünkü her tekrar edilişinden sonra yeni nimetler zikredilmektedir. Allah-u Teâlâ, her bir faslın ardından ins ve cinne hitap ederek onları sorgulamaktadır. Eğer denilirse: Azabın zikrinden sonra nasıl bu cümle zikredilir? Bunun cevabı, eğer bir nimet yoksa onun zikredilmesi, vasfedilmesi ve onunla ilgili korkutulması en büyük nimettir. Çünkü burada ikabı müstahak kılacak umumî bir zecr vardır. Aynı zamanda sevabı müste­hak kılacak bir davranış vardır. Bu âyet-i kerimenin cehennem ve ondaki azabın zikrinden sonra varid olması, Allah’ın o azabı vasfetmesinin ve ikabından korkutma­sının ardındaki nimete işaret etmektedir. Bu halin bir nimet oluşu şüphe götürmez bir gerçektir. Fenânın (fani oluşun) zikrinden sonra bu âyetin gelmesi konusunda yine, “Bunda hangi nimet olabilir?” sorusu gelmektedir. Bu soruya şöyle cevap verebiliriz; Keder ortamından sürur ortamına geçiş, mü’minlerin ve insanların füc­carın şerlerinden rahata kavuşmaları, tıpkı hadislerde varid olduğu gibi birer nimet­tir.”

Kur’an-ı Kerim’de tekerrür eden bazı ayetler şunlardır:

1) “Şu halde benim azabım ve uyarılarım nasılmış!?” (Kamer: 54/16, 18, 21, 30) 4 defa.

2) “Andolsun biz Kur’an’ı zikir için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?” (Kamer: 54/17, 22, 32, 40) 4 defa

3) “O gün yalanlayanlara veyl olsun.” (Mürselat: 77/15, 19, 24, 28, 34, 37, 40, 45, 47, 49) 10 defa.

4) “Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz.” (Rahman: 55/13, 16, 18, 21, 23, 25, 28, 30, 32, 34, 36, 38, 40, 42, 45, 47, 49, 51, 53, 55, 57, 59, 61, 63, 65, 67, 69, 71, 73, 75, 77.) 31 defa.

5) “Gerçek şu ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’tan korkup sakının ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnız âlemlerin Rabbine aittir. Artık Allah’tan korkup sakının ve bana itat edin.” (Şuara: 26/107-110; 125-127, 131; 143-145; 162-165; 178-180) Bu ayetler 5 rasulün kendi ümmetlerine hitabı olarak beş yerde tekrar edilmiştir.

6) Nebi ve rasullerin hayatları değişik surelerde çeşitli bölümler halinde anlatılmakta ve her surede olaya değişik yönden bakılmakta ve çeşitli dersler verilmektedir. Mesela Âdem’in (r.a.) kıssası Bakara suresinde, Allah’ın nimetlerini; A’raf’da, Allah’ın nimetlerine karşı insanların şükürlerinin azlığı; Hicr’de, Allah’ın insanı topraktan cinni ateşten yaratıp bu iki maddenin birbirinden üstün olmadığını ve İblis’in kendini Âdem’den hayırlı telakki etmesinin de bir aldanma ve cehalet eseri sayılması lazım geldiği; İsra’da, insanların fitnelerini; Kehf’de insanın düşmanı olan İblis ve onun cinsinden olanlarla dostluk tesis etmenin ne kadar kötü bir şey olduğu; Taha’da, insanın zaaf hallerini ve bundan dolayı her zaman Allah’ın yardımına muhtaç bulunduğunu hatırlatmaktadır.”

Devam edecek…

DİPNOTLAR:

1- Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Zehra Yayıncılık, İstanbul, 2007.
2- Muhammed Salih el-Useymîn-Muhammed Nasıruddin el-Elbani, Tefsir Usulü.
3- İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2009.
4- Abdurrahman Çetin, Kur’ân İlimleri ve Kur’ân-ı Kerim Tarihi, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1982.
5- Abdülgafûr Mahmud Mustafa Ca'fer, http://www.sorularlaislamiyet.com/index.php?s=article&aid=9864
6- el-Useymîn-el-Elbani, a.g.e.

Nigâr Dere / Cevaplar.org
http://www.cevaplar.org/index.php?khide=visible&sec=4&sec1=152&yazi_id=7672 


 

Hiç yorum yok: