16 Haziran 2011 Perşembe

Fedâilü'l-Kur'ân

Kur’ân ilimlerinden birisi de Fedâilü’l-Kur’ân (Kur’ân’ın faziletleri) ilmidir. Bu konuya dair sahih hadis kitapları içinde ayrı bölümler tahsis edildiği gibi, tefsir kitaplarında da bazen müstakil başlıklar altında, bazen da yeri geldikçe bu konuyla ilgili rivayetlere yer verilir. Ayrıca bu ilme dair müstakil eserler de yazılmıştır. Bu eserlerde genellikle Kur’ân’ın faziletlerinden bahseden hadisler kaydedilir. Ayrıca Kur’ân’la ilgili âyetlere ve büyüklerin sözlerine de yer verilir.”

“Kur’ân’ın faziletine ait haberleri iki kısımda mütalaa edebiliriz:

1) Kur’ân’ın bütününün faziletine ait hadisler:

a) Osman’dan (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Sizin en hayırlınız (muhakkak ki en faziletliniz) Kur’ân’ı öğrenen ve öğreteninizdir.”

b) Ebu Musa el-Eş’ari’den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Kur’ân okuyan mü’minin meseli, kokusu güzel, tadı güzel, portakal meyvesi gibidir. Kur’ân okumayan mü’minin meseli de, kokusu olmayan fakat tatlı olan hurma gibidir. Kur’ân okuyan münafıkın meseli ise, kokusu güzel, fakat tadı acı olan reyhane gibidir. Kur’ân okumayan münafıkın meseli de, güzel kokusu olmayan ve tadı da acı olan Ebu Cehil karpuzu gibidir.” 

c) Aişe’den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Kur’ân’ı okumakta mahir olan, kerim muti elçilerle beraberdir. Kur’ân’ı hafız olmayarak ve kendisine ağır geldiği halde okuyan ve bu suretle okumakta zorluk çeken kimse için de iki ecir vardır. Kur’ân okuma ve zorluk ecri”

d) İbn Abbas’dan (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“İçinde (ezberinde) Kur’ân’dan bir şey bulunmayan kimse, harab olmuş bir ev gibidir.”

2) Bazı muayyen sure ve ayetlerin faziletlerine ait hadisler:

a) Said b. Mualla’dan (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Ey Eba Said, sen bu mescidden çıkmadan, sana muhakkak bir sure öğreteceğim ki bu sure Kur’ân’daki surelerin en büyüğüdür.” dedi. Elimi tuttu. Mescitten çıkmayı murat ettiğimiz zaman:

“Ey Allah’ın Rasulü, bana Kur’ân’dan en büyük sureyi öğreteceğinizi söylememiş miydiniz?” dedim. Cevaben:

“O sure elhamdulillahi rabbilalemin’dir ki, tekrar olunan yedi ayet ve bana ihsan olunan Kur’ân’ı azim’dir.” buyurdu.

b) Rasulullah (s.a.v.) ihlas suresi hakkında şöyle buyurdu:

“Nefsim elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, o, Kur’ân’ın üçte birine denktir.”

c) Rasulullah (s.a.v.) geceleri Bakara suresinin sonundan iki ayet okuyan kimseye: “O iki ayet kâfi gelir.” buyurdu.

Kur’ân’ın her suresinin fazileti hakkında zikredilen rivayetler Ubeyy b. Ka’b’a dayanır ki, bunların pek çoğu mevzudur. Vahidi, Sa’lebi, Zemahşeri gibi meşhur müfessirler eserlerinde bu mevzu haberlere geniş yer vermişlerdir. Bu haberleri uyduranların çoğu, bunları hangi sebeplerden dolayı va’zettiklerini itiraf etmek mecburiyetinde kalmışlardır. Mesela: Ebu İsma Nuh b. Ebi Meryem’e (173/789) “Sure sure Kur’ân’ın faziletlerini bildiren İbn Abbas-İkrime tarikiyle gelen haberler sana nereden ulaştı?” diye sorulduğunda “Ben insanların Kur’ân’dan yüz çevirip, Ebu Hanife fıkhı ve Muhammed b. İshak’ın Megazisi ile meşgul olduklarını gördüm ve sevap ümit ederek şu hadisleri uydurdum.” şeklinde itirafta bulunmuştur. İbn Hibban Tarihu’d-Duafa adlı eserinin mukaddimesinde, İbn Mehdevi’den naklen Meysere b. Abdi Rabbih’e “Bu hadisleri nereden aldın?” diye sorduklarında “İnsanları onlara rağbet ettirmek için” va’zetmiş olduğunu söylemiştir.

İbn Hibban, Ebu Davud, Darekutni ve Ebu Hatim gibi zevat, Meysere’nin Kur’ân surelerinin faziletleri hakkında hadisler uydurduğunu söyler.”

“Bu konuda İzmirli İsmail Hakkı da: "... es-Sa'lebî ile el-Vâhidî her sûrenin evvelinde, ez-Zemahşerî ile el-Beydâvî ve Ebûssuud Efendi de her sûrenin sonunda mevzu hadisler zikretmişlerdir" diyerek sûrelerin fazileti konusunda nakledilen hadislerin daha çok söz konusu müfessirler tarafından rivayet edildiği hususuna dikkatleri çekmek istemiştir.”

“Konuyla ilgili olarak Bediüzzaman Said Nursi’nin şu uyarısını -özetle- hatırlatmakta fayda mülahaza etmekteyiz: “Kulluk ve ibadetin sebebi Allah’ın emrini yerine getirmek, maksadı ise, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Faydaları ve sonuçları ise, ahirette görülecektir.  Bununla beraber, dünyaya ait -istenmeden, asıl maksat yapılmadan- kendi kendine hâsıl olan bazı faydaların kulluğa zararı olmaz. Bu gibi güzellikler, özellikle kullukta zayıf olanları güçlendiren, onların ibadete olan şevklerini artıran şekerleme türünden- ilahî bir lütuftur.

Eğer dünyaya ait faydalar ve menfaatler, bir virdin, bir zikrin gerçek bir amacı/bir gayesi, bir illeti/bir sebebi haline getirilirse,  söz konusu virdin veya zikrin sevabının en az bir kısmını iptal eder, onları, etkisiz bırakır.

İşte bu sırrı anlamayanlar, mesela yüz hasiyeti ve faydası olan Şah-ı Nakşî Bend’in kutsi evradını veya bin hasiyeti bulunan Cevşenü’l-kebir münacatını, dünyaya ait bazı faydaları gözeterek okuyorlar, fakat geçmişteki Salih kimselerin, velilerin ve kutupların gördükleri faydaları göremiyorlar, sonra konuyla ilgili olarak onlardan gelen haberlere şüphe ile bakmaya başlarlar. Hâlbuki o zatlar, okuduklarını sırf Allah’ın rızasını kazanmak için okumuşlar, onlar kasıtlı olarak gözetmedikleri halde, Allah’ın kendilerine ikram ettiği bazı lütuflarını –okumaya teşvik olsun diye- başkasına da aktarmışlardır.

Gerçek şudur ki, dünyanın bir menfaatini ve bir faydasını düşünerek bir virdi veya bir zikri okuyanlar, Salih kimselerden rivayet edilen faydaları göremezler, göremeyecekler ve görmeye hakları da yoktur” (Bkz. Lemalar/17. Lema, s.131-132).”

DİPNOTLAR:
1-     Abdurrahman Çetin, Kur’ân İlimleri ve Kur’ân-ı Kerim Tarihi, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1982.
2-     İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2009.
3-     Muhsin Demirci, M.Ü. İlahiyat Fak. Vakfı Yayınları, http://www.darulkitap.com/oku/kuran/v2/tefsir-usulu- demirci/0009.htm#_Toc128751802

 Nigâr Dere / Cevaplar.org

Hiç yorum yok: